
Nişantaşı’nda her sokak kedisinin en az 20 farklı ismi var. Aynı kediyi 20 kişi 20 değişik isimle çağırıyor. Enteresandır, hangi isimle çağırırsanız çağırın koşa koşa geliyor kedi. Tabi elinizde bir tabak kedi maması varsa.
Bu durum bize Orhan Veli’nin bir şiirini hatırlattı:
Uyuşamayız seninle yollarımız ayrı / Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi / Senin yiyeceğin kalaylı kapta / Benimki aslan ağzında / Sen aşk rüyası görürsün / Ben kemik… // Ama seninki de kolay değil, kardeşim / Kolay değil hani / Böyle kuyruk sallamak tanrının günü…
Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorunca kaç çocuk “kedi olmak istiyorum” der bilemiyoruz, ama Nişantaşında şıkır şıkır vitrinlerin önünden “son indirim”, “etiketin yarısı”, “bir alana bir bedava” yazılarına rağmen hiç istifini bozmadan salına salına yürüyerek geçen o sokak kedilerine de gıpta etmiyor değiliz.
Hani bu şiirin cevabı olarak ciğercinin kedisi de sokak kedisini azarlamış ya:
Açlıktan bahsediyorsun / Demek ki sen komünistsin / Demek bütün binaları yakan sensin / İstanbul’dakileri sen… / Ankara’dakileri sen… // Sen ne domuzsun, sen…
Bu güzel havalarda siyaset bize kaf dağı kadar uzak. Ellerimiz ceplerimizde o indirim senin bu fırsat benim yürüyoruz. “Önce hafiften bir rüzgar esiyor. Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda.” Dünyanın en pahalı 20 caddesinden biriymiş Nişantaşı, varsın olsun. Havada aşk kokusu var, üzerinde etiketi yok…
Miyavlanası bir durum yani.